İki yüz sayfalık bir çeviriyi bitirdiğinizde muhtemelen bir süre o çevirinin tek bir harfini bile görmek istemezsiniz. Yapmak istediğiniz tek şey derin bir nefes alarak dosyayı e-postaya eklemek ve “gönder” tuşuna basmak olmalı. Oysa ülkemizde editör kullanan çeviri bürolarının %10’dan fazla olmadığını göz önüne getirdiğinizde, bu haliyle müşteriye yollanmış bir işin altına imzanızı atmaktan çekineceğinizi belirtmek istiyorum. Bunun ne kadar harika bir çevirmen olduğunuzla veya az hata yapıyor olmanızla alakası yok. Çeviri süresinde geçirilen uykusuz saatler, beyninizde sürekli aynı konuda tekrarlanan bir çift dilli bilgi yayını, gözlerin metne alışması, manasız yazdığınız kelimelerin ve cümlelerin size bir süre sonra çok anlamlı gelmesine sebep olur. Sizin çok beğendiğiniz, “ben neymişim!” diye övündüğünüz bir paragraf çevirisi, belki de dünyanın en anlamsız cümlesi haline gelebilir. Dediğim gibi bunun çeviri yeteneği ile ilgisi yok. Bir süre sonra, özellikle uzun projelerde beynin yorulması ile ilgili bir durum. Bundan kaçınmak için, işi erken bitirin. Eğer müşteriye işi o an göndermezseniz dünya yıkılmayacak ise derin bir nefes alın, bir çay/kahve koyun, bir sakinleştirici müzik açın. Gözlerinizi başka bir bilgiye odaklayın, bir başka bilgi okuyun, bir komik video izleyin. Sonra yeniden derin bir nefes alıp, başka birinin metni gibi bu metni okumaya başlayın. Son bir okuma ve imla denetimi sizi “gururlandıracaktır”. Emin olun..
Senem Kobya
Dijital Tercüme
CEO & Kurucu