Bugün Dünya Dil Bilgisi Günü! Adı üstünde, herkesi sözlü veya yazılı ifade söz konusu olduğunda dil bilgisi kurallarına daha fazla dikkat etmeye teşvik eden gün! Şimdi bir durup düşünelim: Dilimizi gerçekten de kurallarına uygun bir şekilde mi kullanıyoruz?
Dil, hayatımızın en önemli parçalarından biridir. Tıpkı insan gibi, dil de yaşayan sosyal ve canlı bir varlık olup zamanla gelişir, değişir ve hatta kullanılmadığında ölür. Bugün gerek özel yaşantımızda gerek iş hayatımızda sözlü veya yazılı olarak kendimizi ifade ediyoruz. Arkadaşlarımızla, ailemizle, yakınlarımızla, iş arkadaşlarımızla dil aracılığı ile iletişim kuruyoruz. Derdimizi anlatmak, sevincimizi paylaşmak ve düşüncelerimizi ortaya koymak için dile sığınıyoruz. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Aynı zamanda kişinin kimliğini, kültürünü, gelenek ve göreneklerini yansıtan bir unsurdur. Bir dilin yozlaşması veya yok olması bir kültürün ve bir milletin de yok olması demektir. Bu nedenle, bizlere düşen hangi dili konuşuyorsak olalım bu dili kurallarına uygun bir şekilde mümkün olduğunda düzgün konuşmaktır.
Dil Bilgisi ve Çevirmen: Ayrılmaz İkili
Çevirmenlere gelecek olursak, çevirmenler için dil bilgisi ve kurallarının son derece hassas bir konu olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzdendir ki, çevirmenler başkalarının konuşmalarına veya yazılarına herkesten farklı bir pencereden bakarlar. En ufak bir dil bilgisi hatasından bile rahatsız olur ve çoğu zaman kendilerini -farkında olarak veya olmayarak- karşısındaki kişinin dil bilgisi hatalarını düzeltirken bulurlar. Zira farklı diller arasında bir iletişim köprüsü kurmaya gönül vermiş çevirmenlerin çeviri eylemini gerçekleştirirken göz önünde bulundurdukları en önemli nokta, söylenmek isteneni “doğru, eksiksiz, tutarlı ve anlam karışıklığına mahal vermeden” aktarmaktır. İşte bu noktada, çevirmenler sözcüklerden ziyade bütüne dikkat ederler. Çünkü dildeki her bir göstergenin dizge içerisinde tuttuğu yerle ve diğer göstergelerle kurduğu ilişkiler çerçevesinde değer kazandığını bilirler. Bu dizge, dil bilgisi dizgesi olarak adlandırılır.
Genellikle, yeni bir dil öğrenilmeye başlandığında, dil bilgisi çok sıkıcı ve tatsız bir konu olarak görülür. Ana dilimiz söz konusu olduğunda ise, çoğumuz dilimizin kurallarını bildiğimizi varsayarız. Bir çevirmen için ise bu varsayıma aldanmak son derece tehlikelidir. Zira çeviri sürecinde çevirmeni tuzağa düşüren en büyük unsurlardan biri dil bilgisi olur. Özellikle de hedef dile çeviri yapıldığında. (Bu hedef dil, genelde çevirmenin ana dili olur.) Ana diline tam olarak hâkim olamadığında ise çevirmen; kelimeler, cümleler, noktalama işaretleri, yazım kuralları vb. arasında kaybolur. Aynı şekilde, kaynak dilin dil bilgisi kurallarına da hâkim olması gerekir çevirmenin. Aksi takdirde, farklı kültürler arasında iletişim kurmayı amaçlayan dil ve çeviri, istenilen hedefe ulaşamaz. Avusturya doğumlu filozof Ludwig Josef Johann Wittgenstein’ın da dediği gibi, “dil bir oyuna benzer”. Nasıl ki tüm oyunların kuralları varsa, dilin de kuralları vardır. Yani, dil oyununu kurallarına göre oynamak gerekir. Örneğin; Fransızcanın kurallarını olduğu gibi alıp Türkçede aynen oynayamayız. Çünkü diller, kültürler, beklentiler farklıdır. Bu farklılıkların farkında olmak ise kusursuz bir çevirinin kilit noktasıdır. İşte bu yüzden, dil bilgisi çevirmenler için hayati önem taşır.
Sonuç olarak, çevirmen olalım ya da olmayalım, dilimize her daim sahip çıkarak kurallarına göre konuşmak ve yazmak hepimizin görevi. Yazdıklarımızı dönüp bir daha okuyalım. Ağzımızdan çıkanları kendimiz de duyalım. Konuşurken veya yazarken düşünelim. Hata yapmamaya özen göstererek dilimizin ifade zenginliğini her defasında ortaya çıkaralım.
“Let’s eat grandma.” – “Let’s eat, grandma.”
“Oku, baban gibi eşek olma.” – “Oku baban gibi, eşek olma.”
Grammar matters. (Dil bilgisi önemlidir.) – Grammar saves lives. (Dil bilgisi hayat kurtarır.)