Fransızca genelde, dünyadaki en güzel dil olarak farz edilir. Yerel halk, ister şiir okusun, isterse de bir politikacıya söylemlerde bulunsunlar, hecelerin yaratmış olduğu romantik hava, ziyaretçilerin oldukça hoşuna gidiyor. Ancak, yakından dinlediğinizde fark edeceksiniz ki konuşulan şeyler (kelimeler), bazen gerçekten anlamsız oluyor (en azından Anglosaksonlara). Konuşma kılavuzunuza eklemeniz gereken bu tarz 20 tane ifade derledik.
Coincer la bulle
Çeviri: To wedge the bubble
Anlam: Hiçbir şey yapmamak – 2 saatlik bir öğle arası yemeği, 4 haftalık yaz tatili veya bu ikisi arasındaki herhangi bir zaman için kullanılabilir.
Tomber dans les pommes
Çeviri: To fall in the apples
Anlam: Bayılmak – bu ifade ilk kez Fransız yazar George Sand’in kız arkadaşı Madame Dupin’e 19. yy’da yazdığı bir mektubunda görülmüştür.
Avoir les dents du fond qui baignent
Çeviri: To have back teeth that are swimming
Anlam: Aşırı yemek yemek – genel olarak Yılbaşı, Noel gibi büyük aile ziyafetlerinden sonra kullanılan bir ifadedir.
S’occuper de ses oignons
Çeviri: To take care of your onions
Anlam: Kendi işine bakmak (Sen kendi işine bak!) – tahminen bu ifadenin kökeni, her Fransızın soğan ticareti yaptığı zamanlardaki tarihsel dönemden gelmiştir.
C’est le petit Jésus en culotte de velours
Çeviri: It’s like Baby Jesus in velvet underpants
Anlam: Bu şarap leziz – bazen özellikle lezzetli bir yemek için kullanılsa da, genelde ulusal içki için kullanılır.
Être sur son 31
Çeviri: To be on your 31
Anlam: İyi giyinmek – muhtemelen bu ifade eskiden lüks kumaşlar için kullanılan “trentain” kelimesinden türemiştir.
Avoir la gueule de bois
Çeviri: To have the wooden face
Anlam: Akşamdan kalmak – Çok içilen gecenin sabahında ağız kuruluğu ve bastırılmaz bir susuzluk anlamına gelir.
Peigner la giraffe
Çeviri: To comb the giraffe
Anlam: – bu gayet açıklayıcı: neden bir zürafa fırçalamaya çalışırsınız ki?
Donner sa langue au chat
Çeviri: To give your tongue to the cat
Anlam: Vazgeçip bırakmak- aslında daha fazla fikre sahip değilseniz, eylem planı hazırlamayı bir kediye bırakabilirsiniz.
Courir sur le haricot
Çeviri: To run on the bean
Anlam: Birisini çok öfkelendirmek – bu deyişin Jack ve Beanstalk hikâyesiyle bir ilgisi vardır ve Fransız iş lehçelerinin en kibar unsurlarından biridir.
Il y a quelque chose qui cloche
Çeviri: There is something ringing
Anlam: Yanlış bir şey var – ‘tehlike çanları çalıyor’ veya ‘ tehlike işaretini görmek ‘ anlamına yakın bir söz.
Avoir un poil dans le main
Çeviri: To have hair in your hand
Anlam: Üşenmek– Genellikle her işten kaçınan biri için söylenir.
Chercher la petite bête
Çeviri: To look for the little beast
Anlam: Şikâyet edecek ufak kusurlar aramak– İngilizcedeki “split hairs (kılı kırk yarma)” anlamındaki deyişin Fransızcadaki eşdeğeri.
Il n’y a pas de quoi fouetter un chat
Çeviri: There’s no reason to whip the cat
Anlam: Büyük mesele değil – Açıkçası, kediyi mecazi olarak veya başka bir şekilde kınamak için yeterli bir sebep yok.
Avoir le cafard
Çeviri: To have the cockroach
Anlam: Depresyona girmek – bu ifade Baudelaire tarafından Les Fleurs du Mal’da ilk kez 1857’de kullanılmıştır ve belki de Metamorfoz için Kafka’ya ilham veren kıvılcım da budur.
Raconter des salades
Çeviri: To tell salads
Anlam: Yalan söylemek – bu da insanlara ‘bildiğinizi düşündüğünüz her şey yanlıştır.’ demek için kullanılabilir.
Ne pas être sorti de l’auberge
Çeviri: To not be out off the inn
Anlam: Büyük bir sorunla karşı karşıya kalmak – doğal olarak, sizi yerel pansiyonunuzdan çıkarmayan bir sorun.
Avoir une araignée au plafond
Çeviri: To have a spider on the ceiling
Anlam: Biraz tuhaf olmak – bu ifade “have a screw loose”un (bir tahtası eksik olmak) yerine geçen güzel bir örnek olabilir.
Poser un lapin
Çeviri: To place a rabbit
Anlam: Birisini ekmek/ağaç etmek – Şayet randevulaştığın kişi gelmezse, güvenle şunu söyleyebilirsin: ‘il/elle m’a posé un lapin.‘