Jacob Anthony De Camillis
Kendisi Vancouver, Kanada’da doğmuş, büyümüştür. Köken olarak İrlandalı, Gallerli, Slovenyalı, Fransız ve İtalyan melezdir. Simon Fraser Üniversitesi, British Columbia Teknoloji Enstitüsü, Vancouver Koleji’nde dilbilim, İngiliz edebiyatı, teknik yazı ve TESOL (Ana Dili İngilizce Olmayanlara İngilizce Öğretimi) eğitimi almış ve 2012 yılından beri Türkiye’de yaşamaktadır. Dört sene Giresun Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış olup ayrıca ders anlatmış ve tercüme de yapmıştır. Karadeniz Araştırmalar Dergisi gibi çeşitli dergiler ve akademik kitaplarda redaksiyon yapmış olan Jacob Anthony De Camillis ayrıca Zeynep Kaçar ve Memet Baydur gibi çeşitli Türk tiyatrocularının seçilmiş oyunlarını da İngilizceye kazandırmıştır. Kendisi için “Artık İzmirliyim ve tam zamanlı serbest Türkçeden İngilizceye tercümanım.” demektedir.
TEP Çeviri Hizmeti Paketi kapsamında yapılan çevirilerde kimi zaman tanıtım, web sitesi ve basın bülteni gibi içerikler oluyor. Bu içeriklerin çevirileri mutlaka bir ana dil uzmanının kontrolünden geçiyor. Uzman kontrolünde neler oluyor? Nasıl bir yol izleniyor?
Uzmanlık kontrolü bir tür redaksiyon sürecidir. Bu işi yapan kişiye redaktör veya düzeltmen denir. Redaktörün görevi; çevrilmiş metini dilbilim hataları, terimlerin doğru kullanması, akıcılık için kontrol etmek. Eğer bir dilin birden fazla standart yazılı dilin olduğu durumda (Örneğin; İngilizce, Portekizce, Çince, Hollandaca-Felemenkçe vs.), redaktör yerelleştirme de yapar ki ona göre redaktör kitlenin kim olacağını da bilmeli kendi işine başlamadan önce (Örneğin; Kanadalı bir kimya dergisi, Güney Afrikalı bir şarapçılık toplumu, vs.). Redaktörün kullandığı araçlar arasında MS Word’daki ‘değişiklikleri izle/ track changes’ aracı, tek dilli sözlükler, eşanlamlılar sözlükleri, Google Amca ve bolca kahve yer alır. Redaktör, eğer konuya yabancıysa, ön okuma ve araştırma yapmalı. Diyelim ki düzeltilecek metin X dergide yayınlanacak; o zaman redaktör o dergideki diğer yazılara bir göz atıp, üslubun nasıl olduğunu, terimler nasıl kullanıldığını öğrenecek ve onu taklit etmeye çalışacak.
Ana dile yapılan çeviriler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Her tercümanın adına bu konu hakkında konuşamam. Fakat kendi adıma, sadece kendi anadilime çevirmek benim için hem kolay hem mantıklı gibi gelir. Çünkü Türkiye’de doğup büyümedim. Ayrıca Türkçe eğitimi de almadım. Ağırlıkla İngilizce konuşan bir aile içinde büyüdüm ve İngilizce konuşan bir ülkede, eğitim dili İngilizce olan okullarda büsbütün eğitimi gördüm. Dolayısıyla İngilizceden Türkçeye çevirmek bana çok zor gelir. Akıcı ve doğal olmaz. Kalite çok önemli ve kaliteli bir çeviri dolayısıyla çeviri gibi kokmamalı. Yani hakiki bir kaynak metin gibi olup, okuru zorlamamalı. Kendi anadiline çeviri yapan çevirmen okuru, kitleyi yakından tanır. Onun nasıl düşündüğünü, neleri bilip bilmediğini, hangi tasvirler okurun aklında hangi imajlar canlandırıp canlandırmadığını anlar. Bunların hepsi kültüre bağlı incelikler. Bu durum, Amerikalılar ve Kanadalılar gibi aynı dil konuşan iki farklı toplum için de geçerlidir. Geçenlerde İngiliz turistlere hitap eden bir reklam çevirdim Türkçeden. İngiliz bir arkadaşıma birkaç soru sorumak zorunda kaldım. Sebep ise Kanada’da kullanılan bazı kelimelerin ve kavramların İngiltere’de ya olmaması ya da farklı bir şekilde ifade edilmesi mesela. Bence bunu, hedef dil anadili olmayan bir çevirmen ustalıkla yapamaz, yurt dışında senelerdir yaşamış olanlar dahil.
Çevirmenin ana dili olmayan bir dile çevirisine ikinci dile çeviri, B diline çeviri ya da ters yönde çeviri (Inverse translation) gibi farklı isimler verilmekte. Sizce bir çevirmen çeviri yaptığı iki dil çiftine de ne kadar hakim olmalı?
İkinci soruda dediğim gibi başka çevirmenlerin adına konuşamam. Ben, sadece anadilime çeviriyorum. Her iki yönde çeviri yapanlar da çok var. Onlara kötü lafım da yok. Mesele, çevirmenin hedef dilde otantik, akıcı, okura düşkün, çeviri gibi kokmayan bir metin ortaya koyabilecek kadar hedef dile hâkim olması ve kaynak dili ve kültürü/kültürleri çok iyi anlaması. Örneğin, hukuki çeviri yapan biri hedef dilde otantik bir yasal belge yazabilmeli. Hukuki çeviri yapmadığım sebep kendi anadilimde hukuk diline, hatta hukuki konulara hâkim olmamamdır. Eğer anadilimde hukuktan ne okuduğumu anlayamazsam, o zaman onu çevirmeye kalmak benim için tehlikeli bir hata/risk olur. Tam bu sebeple Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi çok dilli ve çevirmenlik hizmetlerinden faydalanan kurumlarda çevirmenlerinin sadece kendi anadillerine çevrilmeleri beklenir. Mesela; NATO’da çalışan Rusça çevirmeni Fransızca ve İspanyolca gibi kurumun diğer resmi dillerinden sadece Rusçaya çeviri yapar. Oysa Rusçadan İspanyolcaya veya Fransızcaya çeviri yapmaya kalkmaz, kalkamaz. Kendi anadiline ve çalıştığı kurumda kullanılan bütün doküman türlerine ve üsluplara hâkim olmalı ki çeviri yapmaktansa hedef dilde, hedef kültürün geleneklerine göre uygun ve otantik bir dokuman yazmalı. Kısacası çevirmen iyi bir yazar olmalı. Aynı zamanda, dil canlı ve sürekli değişiyor diye çevirmenin en mühim görevi çalıştığı dillerde her konuda deli gibi okumak – kullanım kılavuzları, dergiler, gazeteler, bloglar, tabelalar, edebiyat, elinden geçen ne varsa. İlk teknik yazı (Technical writing) hocamın bize ilk söylediği lafı hiç unutmam; “Read absolutely everything–cereal boxes, editorials, instruction manuals, comic books, you name it. If you don’t read, you can’t write. If you can’t write, good luck finding work. If you don’t read, you don’t belong in this program. The door is behind you, exit now before you waste my time as well as yours!”
Az önce söylediklerime karşın, mesele yazarlık olurken Elif Şafak, Ayn Rand, Joseph Conrad, Leah Goldberg, Samuel Beckett, Vladamir Nabokov, Jack Kerouac, Ece Temelkuran, Chinua Achebe, Priscilla Mary Işın gibi ikinci (Veya üçüncü) dilinde gayet düzgün edebiyat ve düz yazı yazan yazarlar mutlaka vardır. İki dillilik düzeyi kişiden kişiye değişir. Örnek olarak, Yaşar Kemal’in Sefarad kökenli eşi Thilda Kemal, Yaşar’ın romanlarını İspanyolcaya, Fransızcaya ve hatta İngilizceye oldukça başarılı bir şekilde kazandırmış.
Özel evraklarda (Tanıtım, web sitesi, basın bülteni gibi) anadil okuması neden gereklidir?
Hedef kitleye hitap etmek için. Hedef kitlenin kültürünü, zihniyetini, geleneklerini, göreneklerini bilmeyen çevirmen otantik ve düzgün bir metin yaratamaz. Metin akıcı olmalı. Aynı zamanda, hedef metinde var olan kalıplar, tasvirler, atasözleri, hatta kullanılan renkler bile okur için anlamlı olmalı, yoksa satılan ürünü ne olursa olsun satmaz. Örneğin, Çin’de kırmızıyla yazılışmış bir metin baht, olumluluk ifade ederken, Kanada’da ise uyarı, tehlike ifade eder.
Yurt dışında çok yaygın olan bu süreç için Türkiye’de çok az örneğe rastlandığını görüyoruz. Çeviri kalitesi için bu kadar önemli bir basamak neden atlanıyor olabilir?
Çünkü hem Türk kültürüne hakim olan hem profesyonel olarak çeviri yapabilecek kadar Türkçe bilen yabancıların inci gibi ender sayılacak kadar sayısı çok az. Kendim çevremde sadece üç tane Türk olmayan Türkçe-İngilizce çeviri yapan kişiyi tanıyorum. Şartlar böyleyken maalesef yapılacak çok fazla şey yok ki mecburiyetten Türk çevirmenler anadillerinden çevirmeye devam edecek. Türkçe öğrenmek kolay değil; onu çevirmek de kolay değil. İngilizceye göre Türkçenin yapısı oldukça terstir. Örneğin; Türkçede edilgen kipi sık sık kullanılırken, İngilizce etken kipi daha çok kullanılır. Akademik makaleleri çevirirken buna çok rastlarım. Öznesi olmayan cümleler İngilizce bilen okurların hoşuna gitmez pek. Bunların yanı sıra, Türk toplumunu ve zihniyetini çözebilmek için yabancı çevirmen, Türkiye’de uzunca yaşamalı, eşi de Türk olmalı. Ve buna rağmen her şeyi bilmek mümkün değildir. Keşfetme bitmez. Ama ve lakin anladığım kadarıyla bu durum dilden dile değişiyor ve bu kadar vahim değildir. Mesela hem Almancı kökenli hem de Alman asıllı Türkolog olan bir sürü Türkçeden Almancaya çevirmen vardır. Türkçe-Rusça çevirmenlerin çoğunluğu Antalya’da yaşayan iyi Türkleşmiş Ruslar veya Rus/Sovyet asıllı Türkologlardır. Genelleme yapmak yanlıştır yani. Farkındalık mühimdir. Kendimize şunu sormak lazım. Nicelik mi yoksa nitelik mi daha önemli?
“Peter Newmark’ın çeviri ders kitabı: Bu kitabın okuru olarak senin devamlı kullandığın dile çeviri yapmayı öğrendiğini varsayıyorum, çünkü bu doğal, hatasız ve üst seviyede etkili çeviri yapmanın tek yoludur. Ancak çevirmenlerin çoğunun kendi dillerinden başka bir dile çeviri (‟kullanımlık” çeviri) yaptıkları, bunu yaparken de birçok kişiyi eğlendirdikleri de bir gerçektir” (1988: 3).
Bu söz hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bunu okuyunca aklıma çevrilmiş bir metindeki oldukça komik hatacıklar geliveriyor ki ilginç bir şekilde, hepimiz insanız diye kendi anadilimizde bile hata yaparız. Bazen yaptığın işin içinde, kendi hatalarını göremeyecek kadar kayboluyorsun. Bunu daha geçen gün yaşadım. Müşterim yaptığım çeviride bir sürü saçma sapan yazım hatası bulmuş. Nerede hata yaptığımı görünce kendime gülmeye başladım. Mamafih, Newmark başka bir şey ifade ediyor bence. İkinci dilimizi konuşurken veya yazarken yaptığımız hataların ne olduğunu anlamıyoruz. Çünkü bunu farkında değiliz. Kendimize o kadar alışıyoruz ki, ağzımızdan veya parmaklarımızdan çıkıveren her şey kendi kulağımıza ve gözümüze normal gelirken, gelelim anadilini konuşan kişiye kâh komik kâh sevimli gelir. Zira hata yaptığımızı sezemiyoruz bir türlü. Tekrar söylüyorum; hangi dilleri çevirsen çevirsin, yeter ki yaptığın hatalar söz konusu hedef kitleyi, yani okuru yormasın. Kısacası iletişimde bir kopukluk olmasın.