Çeviride erek dilde yer alan bir karşılığı bulmak ve parmakla işaret ediyormuşçasına o kelimeyi göstermek önemlidir. Bazen eski sözlükler karıştırılır, internet alt üst edilir, acaba bu sözcük için ne kullanılmış diye derin araştırmalara girilir. Yazılır, silinir, bir daha yazılır. Eşe dosta sorulur, çeviri meslek gruplarında günlerce tartışılır bazen. ”Hah, bu oldu bak!”denene kadar rüyalara girer. Az değildir uyurken de çalışanların sayısı. Evrilir, çevrilir, düşünülür, taşınılır. Hepsi, bütün bu çaba tek bir kelime için. Çeviri dünyanın en eski mesleklerinden olsa da, bu güne kadar sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok sözcük çevrilmiş olsa da henüz tercüme edilmemiş bir o kadar daha kelime bulunur.
Dil denen ve sürekli değişen bir akar suyun içindeyiz, bir göle dönüşmesi de olası gözükmüyor. Zaman, elindeki sihirli değnekle her şeyi olduğu gibi onu da değiştiriyor. Burada sadece yeni oluşmuş dillerle sınırlı kalmak buzdağının görünen yüzüne bakmak olur.
Aynı “dili konuştuğumuz”, “ana dilimiz aynı olan” büyük büyük büyük dedemizle karşılaşma şansı bulsak muhtemelen konuşmasının yarısını anlayamayız. Bazı kelimeler anlamını değiştirmiş, bazıları unutulmuş, bazıları tamamen yok olmuş olabilir. Aslında zaman ilerledikçe yeni kullanımların artması, diğer dillerin dilimize etkisi, yeni türeyen kelimeler, kullanılan nesneler arttıkça onların isimlerinin lügatımıza girmesi vs gibi etkenlerle dildeki kelime sayısının artması bekleniyor fakat sonuçlar biraz daha farklı. Beraberce göz atalım:
Dildeki dinamiklerle ilgili filologlarca yapılan bir araştırmada coğrafi yakınlık, birbiriyle etkileşim ve kültürel değerler bakımından Rusça, Almanca, Fransızca, İspanyolca, İngilizce ve İtalyanca dilleri seçilerek bir örneklem oluşturuldu.
Amaç bu 6 dilin karşılaştırılması ve zaman içindeki değişiminin analizinin yapılmasıydı. Bunu yaparken milyonlarca kitabı tarayarak veri tabanı oluşturmuş olan Google Books Ngram Corpus arşivinden yararlanıldı, tüm kelimeler, söz öbekleri, cümlecik ve uzun cümleler tarandı, kullanım sıklıkları ve oranları hesaplandı.
Araştırmacılardan Max
Planck Enstitüsü’nde görev alan Søren Wichmannın tespitine göre siyasi olaylar
(1917 Ekim Devrimi) veya savaşlar dilde büyük değişimlere yol açıyor, çünkü
kelimelerin frekansları toplumdan etkileniyor. Sakin zamanlar olarak addettiğimiz
barış, huzur ve sağlığın hüküm sürdüğü zamanlar daha durağan seyretse de
semantik kaymalar, yan amlam ve terim anlamlar eklenmeye devam ediyor.
Kelimelerin türü de toplumsal değişimlerinden ekilenme hızlarını
etkilemektedir. Ön adlar, edatlar, bağlaçlar yani bizim çekirdek kelime kümesi
olarak adlandırdığımız söz gruplarında
dilde genel bir güncelleme olmadığında köklü bir değişim söz konusu
değil.
Soyut/somut ayrımı da önemli bir etken. Bir varlığın adını karşılayan kelimeler genel olarak anlamını yitirmezken soyut sözcükler daha kısa sürede anlamı değişiyor.
21. yüzyılda karşılaştığımız ve değişimleri tetikleyen bir diğer faktör ise kitle iletişim araçlarının kullanımı ile etkileşim oranı. Teknolojik icatlar genellikle ilk lanse edildiği şekli ile diğer dillere geçiyor. Printer için yazıcı, scanner için tarayıcı kullanımı önerilse de yine de kurumsal hayatta yabancı karşılıkları kullanılmaya devam ediyor. Buna istisna olarak bilgisayar kelimesini gösterebiliriz.
Kitle iletişim araçlarının kullanımına ayrı bir örnek olarak ise 1950 sonrasını verebiliriz. Dilin değişen yapısı üzerine araştırma yapan Dr. Wichmann’a göre Amerika’nın değişken siyasi ve ekonomik yapısı ile etkileşime geçen İngiliz İngilizcesi, kültürden ve etkileşimden etkilenmiştir.
Teknolojinin ilerlemesi, yeni icatların yapılması, yeni keşiflerin ortaya çıkması ve hayat şeklimizin değişmesi ile bir çok yeni sözcüğün oluştuğunu görmekteyiz. Bu yeni ve daha önce çevrilmemiş kelimelerin birine denk geldi iseniz o zaman büyük piyango size vurmuş demektir. Ne olursa olsun o şekilde bırakmayı çevirmenler içlerine sindiremez ve yaratma süreci başlar. Bir şeye isim vermek kolay değildir elbette, hele bu kadar titiz ve kılı kırk yaran bir meslekte.
Size küçük bir örnekle göstermek isteriz.
Türk Dil Kurumuna ait Bilim Kurulunda Selfie’nin Türkçesi özçekim olarak kabul edilmeden önce çevirmenler olarak tartışmamızda yaratıcı bir çok çözümle karşılaşmıştık:
- Özkare
- Özçekim
- Oto-foto
- Kendiçekim
- Bakçek
- Sosyapoz-sosyalpoz
- Şahsınamünasır
- Özçekinim
- Kendinçek
- Özpoz
ve en sonunda en şık olanının “özçekim” olduğuna karar vermiştik. Nitekim karar da bu yönde oldu.
Şu anda bu tartışma “Cybertruck” için yapılıyor.
Bunun haricinde kelimeler zaman içinde de semantik kayma yaşayabiliyor, anlamı daralıp, genişleyebiliyor ya da kaymaya sebep olabiliyor. Mesela dal kelimesi branş anlamı, dalga sözcüğü fizik terimi niteliği kazanmış olabilir; sakınmak sözcüğü kederlenmek anlamından çıkarak kaçınmak anlamı kazanmıştır.
Zamanı durduramayız, yeni kelimeler hızla türüyorlar. Bu noktada, herbir kelimeyi bu kadar düşünerek, özenerek, inceleyerek; cümleler, paragraflar, yazılar, romanlar, ansiklopediler çeviren mesleğimizin değerinin bilinmesi ve çabamızın da takdir edilmesi gerektiğini düşünüyorum, çünkü çevirmenlerin bu çabası olmasa, Türkçeleştirmek konusunda bu denli ısrarlı olmasak bizim dilimiz de yok olmaya mahkûm kalacaktır.