50 dilde 600+ referansla hizmet verdiğimiz müşterilerimizin bize duyduğu güveni taçlandırdık.
UMS-6 Çevirmen ve MTC 112 standartlarına göre çalışan; Türkiye'nin çeviri ve lokalizasyon alanındaki öncü firması Dijital Tercüme, ISO 17100:2015, TS EN 15038; ISO 9001:2000; Google Yetkili Çeviri Bürosu ve OHSAS 18001 sertifikalarının sahibidir.
Dijital Tercüme Çeviribilim bölümünün hazırlamış olduğu “Osmanlıca” hakkındaki filolojik bilgidir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun devlet ve resmî yazışma dilidir. Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü yerler başta olmak üzere yaygın olarak 13-20. Yüzyıllar arasında kullanılmış olan bir dildir. Osmanlıca'nın diğer adları, Lisan-ı Osmanlı, Osmanlı Türkçesi veya eski yazı olarak geçer. Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu'nun tebaasının konuştuğu dillerin ortak bir sentezidir aslında, Osmanlıca; Arap alfabesine, Fars ve Türk dillerinden yeni sesler eklenmesi ile oluşturulmuş, uzun tarihi boyunca kendine has özelliklerle geliştirilmiş, farklı yazı türleriyle bir sanat haline getirilmiş, kelime hazinesi çok zengin bir yazı dilidir. Özellikle 15. yüzyıldan sonra Arapça ve Farsça dillerinin, 18. Yüzyıldan sonra da Fransızcanın etkisinde kalmışsa da, asıl olarak Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinin karışımıdır ve Arap alfabesi ile yazılır. On üçüncü yüzyıldan yirminci yüzyılın sonuna kadar sürerlilik ve değişkenlik gösterdiği dönemlere göre üç ana başlıkta incelenir.
Birinci devre, Eski Osmanlıca (Eski Anadolu Türkçesi) adı altında incelenir; bu dönem Osmanlı ve Azeri Türkçelerinin birleştiği onüç-on beşinci yüzyılları kapsayan ve yabancı dillerden gelen kelimelerin az olduğu; anlaşılır ve açık Türkçe devresidir. En temel Osmanlıca Türkçesi ile eski Türkçe arasında iki ayrı yazı dili olacak kadar bile fark mevcut değildir ve her ikisi de ayni şiveye, yani Oğuz şivesine dayandıkları için Azeri ve Osmanlı Türkçeleri ancak tek bir yazı dilinin kardeş iki ailesi sayılabilirler. Aslına bakılırsa farklar daha çok konuşma dilinde kalmış, bunlar şiveleri oluşturmuşlardır. Osmanlı kültür ve edebiyatının etkisi altında kalması ile ve bu durumun uzun yıllar sürmesi nedeniyle, Osmanlı Türkçesinden konuşma dilindeki ile mukayese edilemeyecek kadar az bir ayrılık göstermiştir. Daha çok şivede kalan bu ayrılığın sebeplerini şu şekilde açıklayabiliriz: Oğuz dışı Türk şivelerinin, doğu Oğuzcasına, özellikle kuzeyden gelen Kıpçak unsurlarının yaptığı etki ve İlhanlılardan kalan bazı Moğol izleridir. Bu sebeple doğu Oğuzcası, batı Oğuzcasından bazı şekiller bakımından biraz farklıdır, ayrıca Azeri Türkçesinde bazı Moğol asıllı kelimeler bırakmıştır. Konuşma dili bakımından birbirinden farklı olan Azeri ve Osmanlı Türkçesi arasındaki başlıca ayrılıklar, kelime başındaki b-m, kelime içindeki q-', h, ilk hecedeki e-i, kelime başındaki t-d ile akuzatif ve bazı fiil çekim şekilleri etrafında toplanır. Bu farklılıklar genel olarak konuşma dilinde yer aldığı, yazı diline çok az geçiş olduğu için (bu aksetme de son devir Azeri Türkçesinde görülebilmiştir) Azeri bölgesinde 17. yydan önce de doğu ve batı Oğuzcaları arasında önemli bir ayrılık olmamasından dolayı, bu iki Oğuz Türkçesi yazı dili olarak Batı Türkçesi adı altında bir bütündür. Azerî Türkçesi genel olarak, daha çok Rusça ve Moğolca ile onlara yakın yerlilerin ve Hintçenin kollarından kelimeler alırken, Osmanlı Türkçesi de komşu Avrupa milletlerinin dillerinden kelimeler almıştır. Tarihe bakılırsa da bir imparatorluğun toprakları genişledikçe, içine aldığı pek çok milletin dilinden oluşan bir dile sahip olduğu görülür, Osmanlıda da bu durum bu şekilde gelişmiştir. Osmanlı Türkçesi; topraklarla birlikte yeni kelimeler de fethederek onları millîleştirmiştir. Bu kelimeler daha çok, İtalyan, Yunan, Arnavut, Sırp, Romen, Bulgar vs. gibi milletlerin dillerinden girmiştir. Ancak bu milletlerin dillerinden alınan kelimeler, zamanla Türkçenin içinde yoğrulmuştur. Böylece Türkçe başta olmak üzere, Arapça ve Farsça gramer unsurları Osmanlı Türkçesi'ne girmiştir.
İkinci devre Klasik Osmanlıca adıyla sınıflandırılmıştır, süre olarak 16. yy. 'dan, 19. yy. 'ın ikinci yarısına kadar olan kısmı kapsar, Arapça ve Farsça kelimeler hızla dilin içine yerleşmiştir. Osmanlı İmparatorluğu; saray erkânı olarak İstanbul'a yerleşmiştir, bu saray hayatı etrafında gelişen edebiyat ve kültür hayatının Arap ve Fars kültür ve edebiyatının nüfuzu altına girmesi Türk yazı diline bambaşka bir istikamet vermiştir. Bu Klasik Osmanlı döneminde, Eski Anadolu devresindeki duru Türkçe kelimeler yerine Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmaya başlanmıştır. Fakat daha sonraki asırlara göre dönemin başında dil daha sadeydi, yabancı kelime ve terkiplerin sayısı ve çeşitleri çok artmakla beraber terkip zincirleri henüz son haddine varmış değildi. Ama bu etki öyle hızlı artmıştır ki, 16. Yyın sonları artık koyu Osmanlıca'nın tam bir başlangıcı hâline gelmiştir. Bu devrede karışık dil, koyuluğunun son haddine varmış, yapısı güç halle Türkçeye benzeyen yazı dilinde Arapça ve Farsça unsurlar arasında Türkçe unsurlar âdeta görünmez olmuştur. Osmanlıca, bu devrede Arapça ve Farsçadan gelen kelime ve grameri tamamen sindirmiştir, bu durum, yazılan eserlerin konu ve işlenişine göre, değişmektedir, bun örnek verirsek, meselâ Baki'nin Divan'ını anlamak veya Fuzuli'nin eserlerini tam manasıyla kavramak güç olabilir buna karşılık Meâlimü'l-Yakîn adlı siyer kitabı gayet açıktır ve anlamada zorluk çekilmez. Bu da halk dili ile Osmanlıca arasında ağır bir uçurum doğması ile sonuçlanır. Bu etki, 17 ve 18. yüzyıllarda gittikçe koyulaşır, anlaşılmaz bir hâl alır, Türkçe kelimelerin, cümlenin sadece fiilinde kaldığı görülür. Özellikle nesir dilinde daha fazla anlaşılmazlık ortaya çıkar. Manzum eserlerde ise bir noktada ölçülü bir cümle yapısına sahip olduğu için, kendini pek kaybetmez Nazımda Aruz ölçüsü kullanılmıştır. Dildeki kelimeler anlam zenginliği bakımından en üst noktaya ulaşmıştır.
Son devre olan Yeni Osmanlıca devresi ise, 19-20. yylar ve Cumhuriyet devrine kadar olan zamanı kapsamaktadır. Bu bölümde, gazeteci lisanının başladığı, Arapça ve Farsça kelimelerin parça parça çözüldüğü, Türkçenin kendi ilkelerine sahip çıkmaya başladığı devirdir. Bu devrede Arap ve Fars etkisinden çıkan Osmanlıca yüzünü batıya dönüp, özellikle Fransızcanın etkisine girmiştir. Batı kökenli dillerden özellikle isim ve fiil köklerinin alınması durumu Cumhuriyet devrinden sonra, günümüze kadar uzanmıştır. Osmanlı Türkçesi'ne, kültür dili veya bir yüksek zümre dili olarak bakmak mümkündür. Yazım dili, açık ve anlaşılır şekle, ancak yirminci asrın başlarında kavuşmuştur. Böylece bu devirden sonra yazı ve halk dili birbirine yaklaşmış ve zamanla aradaki açığı kapatmıştır. Bu devrenin eserleri, bugün bile anlaşılır durumdadır.